CHP Genel Başkan Yardımcısı Dr. Zeliha Aksaz Şahbaz başkanlığındaki CHP Heyeti, incelemelerinin ardından “Hatay İli Deprem Sonrası Sağlık Sorunları Raporu” hazırladı. Raporda, “Hatay’da deprem sonrasında zor koşullarda yaşayan kişilere yeterli düzeyde ekonomik, sosyal destek sağlanmalı, vatandaşlarımızın konaklayacağı kalıcı konutların süratle tamamlanması gerekmektedir. Birinci derece deprem bölgesi ve bu kadar büyük depremlere gebe bir bölge olması nedeniyle kent planlaması yapılarak dirençli bir kent ve dirençli sağlık sistemi ile Hatay yeniden yapılandırılmalıdır. Tedavi, ilaç ve tıbbi malzeme katılım payından muaf tutulma uygulaması süresinin uzatılması yerinde olacaktır. Ağız ve diş sağlığı merkezlerinin vatandaşlarımızın ulaşımını kolaylaştıracak şekilde planlanarak yaygınlaştırılması önem arz etmektedir. İnceleme gezisi sırasında tespit ettiğimiz Hatay’ın yaralarının sarılması ve sağlık hizmetlerinin eksiksiz yerine getirilmesi için iktidarı ve Sağlık Bakanımızı göreve davet ediyor, Hatay ilimizdeki sağlık hizmetlerini çok yakından takip edeceğimizin bilinmesini istiyoruz” denildi.
Sağlık Bakanlığı’ndan Sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Dr. Zeliha Aksaz Şahbaz başkanlığındaki; 3 hekim, 1 eczacı, 1 hemşire ve Hatay milletvekillerinden oluşan CHP heyeti, geçen hafta Hatay’a giderek 6 Şubat depremleri sonrasında ilde yaşanılan sağlık sorunlarını inceledi. CHP heyeti incelemelerin ardından, “Hatay İli Deprem Sonrası Sağlık Sorunları Raporu” hazırladı.
Tıp doktoru olan Şahbaz ve CHP heyeti, dün, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı ziyaret ederek raporu kendisine teslim etti ve bölgedeki sorunlar ile çözüm önerilerine dair görüşlerini iletti.
“TAYİN OLARAK BÖLGEYE GELEN SAĞLIKÇILAR, KONTEYNERLERİNİ KENDİLERİ TEMİN EDEREK İKAMET ETMEK ZORUNDA KALDIKLARI İFADE EDİLMİŞTİR”
Dr. Şahbaz ve CHP heyetinin il ziyareti sonrasında hazırladığı “Hatay İli Deprem Sonrası Sağlık Sorunları Raporu”ndan öne çıkan bazı saptamalar şöyle:
“Hatay’da 6 ve 20 Şubat depremlerinde çok büyük bir yıkım yaşanmıştır. Kentte kaderine terk edilmişlik görüntüsü hakimdir. Bölgede 245 sağlık emekçisi, 63 hekim, 6 diş hekimi hayatını kaybetmiş; 5 hekimin cesedine dahi ulaşılamamıştır. Tüm alanlarda sağlık hizmetleri ciddi anlamda aksamaktadır. Hekim ve yardımcı sağlık personeli kadroları yetersizdir. Sağlık çalışanlarının konaklama ve barınma ihtiyaçları karşılanmamaktadır. Tayin olarak bölgeye gelen sağlıkçılar, konteynerlerini kendileri temin ederek ikamet etmek zorunda kaldıkları ifade edilmiştir. Tabip odası yöneticilerince, yaklaşık altı aydır Sağlık Müdürü tarafından kendilerine randevu verilmediği ve görüşmelerinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir. Bu durum hatırlatıldığında, Hatay İl Sağlık Müdürü, ‘Ben devamlı sahadayım, müdürlükte bulunmuyorum’ şeklinde cevap vermiştir. Sağlık hizmeti veren sağlık emekçilerinin aileleri bölünmüş durumdadır. Barınma, eğitim ve sosyal koşullardaki büyük olumsuzluklar nedeniyle aileleri büyük çoğunlukla şehir dışında yada daha güvenli ilçelerde ikamet etmektedir. Sağlık emekçileri esnek çalışma koşullarında hizmete devam edebilmektedirler. Hekim ve sağlık emekçilerinin yaşadığı mağduriyetler yok sayılmaktadır.
“HATAY’DA DEPREM ÖNCESİ BULUNAN 196 AİLE SAĞLIĞI MERKEZİNDEN 57 TANESİ YIKILMIŞTIR”
Hatay’da birinci basamak sağlık hizmetleri, adeta gözden çıkarılmış durumdadır. Hatay’da deprem öncesi bulunan 196 Aile Sağlığı Merkezinden (ASM) 57 tanesi yıkılmıştır. Yalnızca Antakya’da, toplam 43 ASM’den 28’i tamamen yıkılmıştır. ASM’lerden yalnızca biri, kendi binasında hizmet verebilecek durumdadır. Geri kalanlar kendi kaderine terk edilmiş, Sağlık Bakanlığı yetkilileri tarafından, kendi başlarının çaresine bakmaları gerektiği söylenmiştir. Yıkılan ve malzemeleri depremde kullanılamaz hale gelen ASM’lerin sorumlusu aile hekimleri, eski iş yerlerini kurmak için aldıkları kredilerin borçlarını ödemekte ancak malzemelerini yeniden temin ederek çalışma imkanı bulamamaktadırlar. Ziyaret edilen ASM’lerin sağlık hizmeti sunumuna elverişli olmayan konteynerlerde hizmet verdiği; büyük çoğunluğunun biri hasta muayenesinde kullanılan biri de geri kalan hizmetlerin tümü için (enjeksiyon, pansuman, gebe/bebek izlemi, tıbbi sekreterlik, bağışıklama, ecza dolabı vb.) kullanılan iki küçük konteynerden oluştuğu saptanmıştır. Sağlık çalışanlarının günlük evrak işlerini yapabilecekleri herhangi bir alan yoktur. ASM’lerde, hasta yakınlarının bekleyebileceği herhangi bir mekansal düzenlemenin bile yapılmamış olması dikkat çekmektedir. Buralarda elverişsiz, çakıl dökülmüş toprak zemin üzerine kurulmuş konteynerler dar ve sıkışıktır. Hekimler, kayıtlı hastalarını takip edememekte, geçici yerleşim alanlarında görevlendirilmekte, yeni görev bölgelerinde de aile hekimliği uygulamalarının çoğunu sunamamaktadırlar. Aile hekimlerine mobbing uygulandığı, İl Sağlık Müdürlüğü tarafından sürekli ‘Özlük haklarınızı alacağız’ denilerek taciz edildikleri ifade edilmiştir.
“TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU YAŞANMAKTA, ÖZELLİKLE DEPRESYON VE İNTİHAR DÜŞÜNCELERİNİN ÇOK ARTTIĞI İFADE EDİLMEKTEDİR”
Koruyucu ve sağlığı geliştirici hizmetler aksamaktadır. Bağışıklama oranları düşüktür. İncelenen bazı aile sağlığı birimlerinde, özellikle kızamık-kabakulak-kızamıkçık aşılama oranlarının yüzde 40’lar düzeyinde olduğu ifade edilmiştir. Aşılama oranlarının yakından izlenmesi ve oranlardaki düşüklüğün kaynağının ortaya konması gerekir. Aksi halde bölgede bulaşıcı hastalıkların görülme sıklığında artış söz konusu olabilir. Gebe ve bebek izlemlerinde, kadınların üreme sağlığı hizmetlerine ulaşımında oranlar düşüktür. Toplum ruh sağlığı hizmetleri sunulamamaktadır. Yurttaşlarla ve sağlık yöneticileriyle yapılan görüşmeler, Hatay’da toplum ruh sağlığı hizmetlerinin sunulmasıyla ilgili bir programa başlanmadığını ortaya koymuştur. Oysa hem sağlık çalışanlarının hem de depremi yaşamış olan herkesin desteğe ihtiyacı bulunmaktadır. Görüşülen psikiyatri uzmanları depremin üzerinden dokuz on ay gibi uzun bir zaman geçmiş olmasına karşın, henüz yas dönemini yaşamaya başlayamamış kişilerin varlığına dikkat çekmektedir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşanmakta, özellikle depresyon ve intihar düşüncelerinin çok arttığı ifade edilmektedir.
“ANTAKYA VE DEFNE’DE HİÇBİR DEVLET HASTANESİ VE ÖZEL HASTANE AYAKTA KALAMAMIŞTIR”
İkinci basamak sağlık hizmetleri ihtiyaca yanıt vermekten uzaktır. Depreme dayanaksız olmalarına karşın güçlendirme veya depreme dayanıklı yeni hastanelerin yapılması gibi önlemlerin alınmaması ve hazırlıksız olunması nedeniyle maalesef depremden sonra Antakya ve Defne’de hiçbir devlet hastanesi ve özel hastane ayakta kalamamıştır. Bir süre önce yapımı tamamlanan Defne Devlet Hastanesi, henüz faaliyete geçememiştir. Sadece acil servisinde birinci basamak olarak hasta kabul edildiği ve poliklinik hizmeti verildiği görülmüştür. İnşaatı devam eden Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesinin de tam kapasite faaliyete geçmesi halinde Antakya ve Defne’de yataklı tedavi hizmetleri gereksinimi büyük ölçüde karşılanabileceği ancak bunun zaman alacağı öngörülmektedir. Sınırlı sayıda hastaya hizmet verebilen Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi dikkate alınmazsa, yüz binlerce insanımızın yaşadığı Antakya ve Defne’de ikinci basamak sağlık hizmeti sunan hastane bulunmamaktadır.
“YIKILAN HASTANENİN BULUNDUĞU ALANIN RANTA AÇILMA ENDİŞESİ, ÇEVREDE YAŞAYAN VATANDAŞLARIMIZ TARAFINDAN DİLE GETİRİLMİŞTİR”
Sağlıkla ilgili heyet raporu verilememektedir. Hatay’da merkezde yaşayanlar, sağlıkla ilgili bir heyet raporu almak için uzak hastanelere hatta Adana gibi başka illere gitmek zorunda kalmaktadır. İskenderun Devlet Hastanesi A Bloku yıkılmış, yerine barınma amaçlı çok sayıda konteyner konuşlandırılmıştır. Yıkılan hastanenin bulunduğu alan kent merkezinde ve hastaların kolaylıkla ulaşabildiği bir yerdedir ve ranta açılma endişesi çevrede yaşayan vatandaşlarımız tarafından dile getirilmiştir. Bu alanın yeniden bir devlet hastanesi olarak planlanması ve acilen sağlık hizmeti verecek kurumların inşa edilmesi gerekmektedir. Benzer biçimde, daha önce ASM binalarının bulunduğu ve enkazlarının temizlendiği Antakya, Defne ve Samandağ’da da bazı alanların sağlık tesisi dışında başka amaçlarla kullanılma eğilimi gözlenmiştir.
“ÜÇÜNCÜ BASAMAK SAĞLIK HİZMETLERİ GEREKSİNİMİNİN TÜMÜNÜ KARŞILAYAMADIĞI İÇİN HASTALAR ADANA, İSTANBUL VE MERSİN BAŞTA OLMAK ÜZERE BAŞKA İLLERE GİTMEK ZORUNDA KALMAKTADIR”
Tıp Fakültesi Hastanesi, henüz tam kapasite hizmet sunabilir durumda değildir. Bölgedeki üçüncü basamak sağlık hizmetleri gereksiniminin tümünü karşılayamadığı için hastalar Adana, İstanbul ve Mersin başta olmak üzere başka illere gitmek zorunda kalmaktadır. Deprem sonrasında merkezi yönetim tarafından deprem bölgesindeki öğretim üyelerine barınma, çalışma mekanı/olanakları ve ulaşım başta olmak üzere yeterince destek sağlanmaması ve herhangi bir akademik ve ekonomik teşvik verilmemesi nedeniyle Tıp Fakültesindeki öğretim üyesi sayısında azalma söz konusudur. Tıp fakültelerinde öğretim üyelerinin hem eğitim hem araştırma hem de hizmet sunumu görevleri vardır. Öğretim üyesi sayısındaki azalma, tıp eğitimi ile tıpta uzmanlık eğitimini olumsuz etkileyeceği gibi, deprem sonrasındaki tıbbi araştırmaları ve hizmet sunumunu da olumsuz etkileyecektir.
“BÖLGEDEKİ TOZ, TOKSİK VE KARSİNOJEN MADDELER VE ASBEST MARUZİYETİNİN İLERİKİ YILLARDA KOAH, MEZOTELYOMA, AKCİĞER KANSERİ VE BAŞKA SAĞLIK SORUNLARINA YOL AÇMASI KAÇINILMAZDIR”
Bölgede enkaz kaldırma çalışmaları halen devam etmektedir. Ancak bu çalışmalar sırasında sulama gibi enkaz tozlarının önlenmesine yönelik herhangi bir çalışma gözlenmemiştir. Ayrıca ne enkaz kaldırma işinde çalışanlar ne de çevrede yaşayan/bulunan insanlar maske takmakta, koruyucu ekipman kullanmamaktadırlar. Samandağ’da binlerce ton molozun Deniz mahallesinde, çok rüzgar alan sahil bölgesinde depolandığı ve iş makinaları vasıtasıyla ağır toz bulutu yaratan çalışmalar ile hiçbir önlem alınmadan ayrıştırıldığı görülmüştür. Pek çok okul, konut, konteyner kent, polis karakolu gibi yoğun yerleşim içeren bölgede yaşayanlar için ciddi halk sağlığı sorunları oluşturduğu yerinde gözlemlenmiştir. Hatay Valiliği tarafından yıkımlar ve moloz depolama alanlarında herhangi bir çevre sağlığı risk etmeni bulunmadığı ifade edilse de Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve diğer kuruluşlar tarafından yürütülen çalışmalarda, enkaz örneklerinde asbest varlığı tespit edilmiştir. Bölgedeki toz, toksik ve karsinojen maddeler ve asbest maruziyetinin ileriki yıllarda KOAH, mezotelyoma, Akciğer kanseri ve başka sağlık sorunlarına yol açması kaçınılmazdır.
“KONTEYNERLERDE ISLAK ZEMİNDE ELEKTRİK ÇARPMASI NEDENİYLE, 1’İ ÇOCUK; 2 KİŞİNİN YAŞAMINI YİTİRDİĞİ BİLGİSİ ALINMIŞTIR”
Bölgede barınma sorunu halen çözülebilmiş değildir. Konteyner kentlerde yer alan konteynerlerin yazın çok sıcak, kışın soğuk olduğu, tavandan yağmur sularını aldığı, su basması ile karşı karşıya kaldıkları ifade edilmektedir. Konteynerlerde ıslak zeminde elektrik çarpması nedeniyle, 1’i çocuk; 2 kişinin yaşamını yitirdiği bilgisi alınmıştır. Vatandaşların yağmur sularının içeri sızmasını engellemek için konteynerlerin üzeri brandalarla kapamaya çalıştıkları, rüzgarın bu brandaları götürdüğü ve bu çabaların da sonuç vermediği ifade edilmiştir. Konteyner kentlerde sosyalleşme alanları yer almamaktadır. Çocukların ders çalışma ve oyun alanları yoktur. Bitişik nizam konteynerlerle oluşturulan geçici yerleşim alanlarında çok yoğun nüfus barındırılmakta, 20 metrekare gibi çok dar olan konteynerlerde 6-7 kişilik kalabalık aileler yetersiz koşullarda yaşamaya zorlanmaktadır. Defne’de çok sayıda çadırda yaşayan yurttaşların varlığı dikkat çekicidir. Çadırlarda yangın çıktığı da alınan bilgiler arasındadır. Çadırlarda yaşayanların konteyner talepleri karşılanmazken, çeşitli yerleşim alanlarında ve/veya konteyner kamplarda boş konteynerlerin varlığı dikkat çekicidir. Bölgede depremden hemen sonra gözlenen merkezi kamu otoritesinin koordinasyon zaafı halen giderilememiştir.
“ASM’LERE BAŞVURAN HASTALAR ARASINDA, ÇOCUKLAR BAŞTA OLMAK ÜZERE CİLT SORUNLARI YAYGINDIR”
Hijyen koşullarının tam olarak sağlanamaması nedeniyle alt ve üst solunum yolu enfeksiyonları, gastroenterit, uyuz, bit ve diğer enfeksiyöz cilt hastalıklarının görülme sıklığında bir artış olduğu gözlenmiştir. ASM’lere başvuran hastalar arasında, çocuklar başta olmak üzere cilt sorunları yaygındır. Özellikle yeterli miktarda temiz suya erişilememesi, ciddi bir halk sağlığı sorunu doğurmaktadır. İçme suları pet şişelerde sağlanmaya çalışılmaktadır. Kullanım sularında klorlamanın eksik olduğu, klorlamaya rağmen kontamine oldukları tespit edilmiştir. Bölgede yaşayanların sağlıklı ve yeterli gıdaya erişimiyle ilgili sorunlar da devam etmektedir. Depremden sonra yurdun dört bir yanından gelen yardımlar kesilmiş durumdadır. Konteyner kentlerde ihtiyaçlar imkanlar çerçevesinde sosyal marketten karşılanmaktadır. Bölgede, küçük ve orta ölçekli iş yerlerinin büyük ölçüde kapanması ve istihdamın azalması nedeniyle halk, depremden sonra yoksullaşmış, başta barınma ve beslenme olmak üzere hayatın insanca sürdürülebilmesine ilişkin çeşitli alanlardaki yoksunluk, önemli bir sorun haline gelmiştir. Çadır ve konteynerlerde yaşayanların bir bölümü AFAD tarafından verilen ve ayda yalnızca 3 bin TL yatırılan ‘Esen Kart’ ile yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Başka bir gelirlerinin olmadığı ifade edilmektedir.
“KADINA VE ÇOCUKLARA YÖNELİK ŞİDDET VAKALARINDA CİDDİ ARTIŞ OLMASINA RAĞMEN KİŞİLER, BAŞVURABİLECEKLERİ BİR MERKEZ OLMAMASI NEDENİYLE ÇARESİZ KALMAKTADIRLAR”
Dar alanda çok sayıda insanın yaşaması, sosyal alanların yokluğu, madde kullanımı ile birlikte toplumsal gerilimi ve şiddeti artırmaktadır. Kadına ve çocuklara yönelik şiddet vakalarında ciddi artış olmasına rağmen kişiler başvurabilecekleri bir merkez olmaması nedeniyle çaresiz kalmaktadırlar. Tedavi, ilaç ve tıbbi malzeme katılım payından muaf tutulma uygulaması, 30 Kasım’da sona erdirilecektir. Oysa halkın büyük bir bölümünün katılım payı ödeyecek ekonomik gücü yoktur. Bu uygulamanın sürdürülmesi gerekir. Ziyaret edilen kamu sağlık kuruluşlarının hiç birinde, deprem öncesi ve deprem sonrası sağlık hizmetlerini karşılaştırabilmek amacıyla yararlanılabilecek herhangi bir rapor bulunmamaktadır. Ziyaret sırasında, İl Sağlık Müdürlüğünün de herhangi bir raporunun olmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle, bölgede sağlık hizmetlerinin mevcut durumu, deprem öncesine göre karşılaştırma açısından veriye dayalı olarak değerlendirilememiştir. Sağlık yönetiminin temel ilkesi olmasına karşın, ‘Ölçülmeyen bir faaliyetin yönetilemeyeceği’ gerçeği göz ardı edilmiştir.
“UYUZ VAKALARININ ÇOK ARTMASINA KARŞIN İLACA ERİŞİMDE CİDDİ SORUN YARATMAKTADIR”
Depremde zarara uğrayan eczanelerin zararları tespit edildiği halde hiçbir yardım alınamamıştır. Sık sık elektrik kesildiği için soğuk zincir ilaçlarla ilgili ciddi sorun yaşanmaktadır. Hırsızlık ve yağma olayları eczaneleri zor durumda bırakmaktadır. Eczacılar hizmet verdikleri eczaneleri, konteynerleri kendi öz kaynakları ile temin etmektedir. Elektrik kesintileri nedeniyle pek çok eczacı nöbet tutmak istememektedir. Konteyner eczanelerde yağmur yağdığında elektrik çarpmaları meydana gelmektedir. Nöbetlerde çok ciddi güvenlik sorunu yaşanmaktadır. İlaçlar eczanede kaldığı için hırsızlık ve yağmayla ilgili kaygı yaşanmaktadır. Depremzedelerden hiçbir reçete bedeli alınmadığını belirtmesine rağmen ilaç fiyat farkları alınmaktadır. 30 Kasım itibarıyla ayaktan tedavi olan hastalardan muayene katkı payı ve yüzde 20 ilaç katılım payının alınacağı bildirilmiştir. Bu uygulamanın yoksulluğun bu kadar yoğun yaşandığı bir bölgede ilaca ve sağlık hizmetlerine ulaşımı ciddi anlamda olumsuz etkileyeceği açıktır. Hasta ilaç raporlarının uzatılmasının son günü 30 Kasım olarak belirtilmesine rağmen tam bir belirsizlik mevcuttur. Yeni raporların istenmesi durumunda mevcut hastanelerin imkanları yeterli olmayacaktır. Uyuz vakalarının çok artmasına karşın ilaca erişimde ciddi sorun yaratmaktadır. Bu durum hastalığın çok daha hızlı ve fazla yayılmasını sebep olmaktadır.
“EN BASİT DİŞ ÜNİTESİNİN 10 BİN DOLARDAN BAŞLADIĞI DİKKATE ALINIRSA YOKLUK VE YOKSULLUK İÇİNDE AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI HİZMETİNİN YETERİNCE VERİLEMEYECEĞİ AÇIKTIR”
190 adet diş hekimi muayenehanesinin yıkıldığı, diş hekimlerinin kendi imkanları ile hizmete devam etmeye çalıştıkları ifade edilmiştir. Antakya’da ağız ve diş sağlığı hizmetlerinin tıkandığı, kamuda görevli diş hekimleri prefabrik bina olarak kurulan Kocaeli Hastanesinde görev yapmaktadır. Bunun yanı sıra beş diş hekiminin de oda desteği ile toprak zemin üzerine kurulan konteynerlerin içinde, bekleyen hastalarını kötü hava ve çevre koşullarından koruyacak kapalı bir alanın bulunmadığı son derece olumsuz koşullarda hizmete vermeye çalıştıkları görülmüştür. Maliye, yıkılan muayenehanelerin envanterini çıkartmış fakat herhangi bir ödemede bulunmamıştır. Bugün, en basit diş ünitesinin 10 bin dolardan başladığı dikkate alınırsa yokluk ve yoksulluk içinde ağız ve diş sağlığı hizmetinin yeterince verilemeyeceği açıktır.
“SAĞLIĞI TİCARİLEŞTİREN AİLE HEKİMLİĞİ SİSTEMİNİN ASKIYA ALINMASI VE KAMUCU BİR ANLAYIŞLA BÖLGE TEMELLİ HİZMETE GEÇİLMESİ, TEŞVİKLER İLE SAĞLIK EMEKÇİLERİNİN SAYISININ ARTIRILMASI GEREKMEKTEDİR”
Deprem sonrası süreç, oda ve sivil inisiyatiflerle birlikte demokratik katılımcı ve kamucu bir anlayışla yürütülmesi gerekirken, Tıp Hekimlerinin yasal meslek örgütü olan Hatay Tabip Odası Yöneticilerinin dahi İl Sağlık Müdürüne altı aydan uzun bir süre ulaşamaması ve görüşememesi çok manidar bir durumdur. Sağlığı ticarileştiren aile hekimliği sisteminin askıya alınması ve kamucu bir anlayışla bölge temelli hizmete geçilmesi, teşvikler ile sağlık emekçilerinin sayısının artırılması, ve kalıcılığının sağlanması; sağlık hizmeti verilen alanların Sağlık Bakanlığı ve yerel yönetimler tarafından sahip çıkılarak düzenlenmesi ve sağlıklı bir hale getirilmesi gerekmektedir. Bulaşıcı hastalıkların önlenmesini teminen aşılama oranlarının yakından izlenmesi ve oranlardaki düşüklüğün kaynağının ortaya konması ve gereken önlemlerin alınması gerekir. Hatay’da deprem sonrasında zor koşullarda yaşayan kişilere hızla ekonomik, sosyal ve psikolojik destek sağlanmalıdır. Fiziki olarak tamamlanmış olduğu görülen Defne Devlet Hastanesinin bir an önce bütün birimleriyle faaliyete geçmesinin ve inşaatı devam eden Hatay Eğitim Araştırma Hastanesinin de tamamlanarak vatandaşın hizmetine sunulması gerekmektedir.
“KENT PLANLAMASI YAPILARAK DİRENÇLİ BİR KENT VE DİRENÇLİ SAĞLIK SİSTEMİ İLE HATAY YENİDEN YAPILANDIRILMALIDIR”
Hatay’da deprem sonrasında zor koşullarda yaşayan kişilere yeterli düzeyde ekonomik, sosyal destek sağlanmalı, vatandaşlarımızın konaklayacağı kalıcı konutların süratle tamamlanması gerekmektedir. Şehrin yeniden planlanarak dirençli bir şekilde inşa edilmesi toplumun geleceği açısından yaşamsaldır. Dirençli kentlerin yanında deprem, afet ve savaşlara karşı dirençli sağlık sistemi inşa edilmesi milyonlarca insanımızın yaşadığı şehirlerimizde kitlesel ölümlerin engellenmesinde ne kadar önemli olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır. Birinci derece deprem bölgesi ve bu kadar büyük depremlere gebe bir bölge olması nedeniyle kent planlaması yapılarak dirençli bir kent ve dirençli sağlık sistemi ile Hatay yeniden yapılandırılmalıdır. Kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik merkezler kurulmalıdır. Tedavi, ilaç ve tıbbi malzeme katılım payından muaf tutulma uygulaması süresinin uzatılması yerinde olacaktır. Ağız ve diş sağlığı merkezlerinin vatandaşlarımızın ulaşımını kolaylaştıracak şekilde planlanarak yaygınlaştırılması önem arz etmektedir. İnceleme gezisi sırasında tespit ettiğimiz Hatay’ın yaralarının sarılması ve sağlık hizmetlerinin eksiksiz yerine getirilmesi için iktidarı ve Sağlık Bakanımızı göreve davet ediyor, Hatay ilimizdeki sağlık hizmetlerini çok yakından takip edeceğimizin bilinmesini istiyoruz.”